13 Mart 2008 Perşembe

COĞRAFİ KEŞİFLER, SEBEPLERİ VE SONUÇLARI

COĞRAFİ KEŞİFLER, SEBEPLERİ VE SONUÇLARI

a. Keşiflerin Sebepleri:

Bilinmeyen şeylere ve yerlere merak duyulması, en eski çağlardan beri insanlığın tabii bir duygusu idi. İlk çağlarda, dünyanın çok küçük bir bölümü tanınıyordu. Uzak bölgelere gezi yapanları anlatıp yazdıkları daima heycan uyandırmaktaydı. Orta çağda, Avrupa’dan Uzak doğu’ya giderek , çin’de kubilay kağa’nın yanında kalan Marko polo’nun verdiği bilgilere çok kimse inanmamıştı. Ibn Batuta, ibn Fablan gibi islam gezginleri de, “bilinmeyen” ülkelere geziler yaparak, gördüklerini kaleme almışlardı. Bunların doğruluğu anlaşıldıkça, “yeni” ülkelere duyulan merak daha arttı. Keşiflerin birinci sebebi budur.

Avrupa’nın islam ülkelerine karşı giriştiği Haçlı seferleri, görünüşte dini bir nitelik taşıyordu. Hedef, kutsal kudüs şehrini, Müslümanların elinden kurtarmaktı. Fakat, aslında Doğu’nun zenginlikleri, o çağda yoksul sayılacak Avrupa’nın gözlerini kamaştırıyordu. İki yüz yıla yakın süren haçlı seferleri, İslam dünyasındaki bolluğu ve refahı, Avrupa’nın daha yakından tanımasına sağladı. Bu varlıklı hayata duyulan özen, Avrupa’da yeni gelir kaynaklarının araştırılması çığrını açtı. Bunu yolu ticaretten geçiyordu. Özellikle hindistan’dan Avrupa arasındaki ticaret yolları, başta Türkler olma üzere, Müslümanların elindeydi. Bu yüzden avrupalı tacirler, her uğrak yerinde yüksek vergiler ödemek zorunda kalıyorlardı. Bu yüzden, birçok malın Avrupa’ya maliyet çok artıyordu. Şu halde, yeni yollar aranması ve bulunması gerekli hale gelmiştir. İkinci sebep de budur.

Hemen tamamıyla Hıristiyan olan Avrupa, kilisesinin ağır baskı altındaydı. Papalığın rızası alınmadıkça, yeni topraklara açılmak zordu. Bu bakımdan, erişilecek yerlerde Hıristiyanlığın yayılması da göz önünde bulunduruluyordu. Bu da, dini bir sebep oluşturuyordu.

Barutun ve topun kullanılmasıyla ortaya çıkan güçlü krallıklar, ticari alanda birbirleriyle rekabete başlamışlardı. Uzak doğu’ya yeni yollarla ulaşmak, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin zengin mallarını kendileri taşımak için yeni yollara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu ise, ancak yeni keşiflerle sağlanabilirdi.

Coğrafya keşiflerinin yapılabilmesi için, elverişli bir bilim ortamına da girilmişti. Dünyanın düz değil, yuvarlak olduğu gerçeği Müslümanlardan öğrenilmişti. Dünya yuvarlaksa, doğu’ya doğru değil, batıya doğru da gidilerek aynı yere (Hindistan’a) ulaşılabilirdi.

Bunu yapabilmek için teknik imkanlar da elde edilmişti. Pusula, rüzgar gülü gibi aletler bunlar arasındaydı. Ayrıca, açık denizlerin fırtınalarına dayanıklı büyük ve sağlam gemilerde yapılabiliyordu.

b) Başlıca Keşifler:

Daha XV. Yüzyıl ortalarında Portekizliler Afrika’ya keşif heyetleri gönderiyorlardı. Bu heyetlerden biri, Bartelemo Diyaz yönetiminde, Afrika’nın güneyinde dolaştı (1487). Buraya “Ümit Burnu” adı verilirdi.böylece, Hindistan’a deniz yolu ile ulaşma imkanı elde ediyorlardı. XV. yüzyılın sonunda Vasko dö Gama, bu yoldan Hindistan’a vardı (1498). Bundan sonra Portekizliler Hint okyanusu’na donanama gönderdiler ve Uzak Doğu’ya kadar olan bölgelerde ticareti elerine geçirerek sömürgeler kurdular.

Amerika’nın Keşfi: Kristof Kolomb adında Cenevizli bir gemici, hep batıya gitmek suretiyle doğuya varılabileceğini ileri sürüyordu. Düşüncesini gerçekleştirmek için, denizci devletlere başvurdu. Uzun uğraşmalardan sonra, projesi İspanya kralı tarafından kabul edildi ve desteklendi. İstediği gemileri ve denizcileri alan Kolomb, Atlas Okyanusu’na açıldı. Zorlu bir yolculuktan sonra, Orta Amerika’da Bahama’ya vardı (1492). Ancak, yeni bir kıta keşfettiğini bilmiyor, Hindistan’a ulaştığını sanıyordu.

Kısa bir süre sonra Amerigo Vespuçi adlı bir İtalyan denizcisi, Güney Amerika’da Brezilya Kıyılarına çıktı. Buranın yeni bir kıta olduğunu anladı. Bu sebeple, Amerika’ya Kristof Kolomb’un değil, onun adı verildi.

Balboa ise, bugünkü Panama Kanalı’nın bulunduğu yerden geçerek ilk defa Büyük Okyanus’a çıktı (1513).

Macellen, Hindistan’a ulaşmak için, Güney Amerika’yı dolaşarak Büyük Okyanusa geçti. Uzak Doğuya vardı. Ancak buradaki bir çarpışmada öldürüldü. Yanındaki denizciler, yollarına devam ederek İspanya’ya döndüler. Böylece, dünyanın çevresi ilk defa dolaşılmış oldu (1521).

c. Keşiflerin Sonuçları

Siyasi ve Ekonomik Sonuçlar

Keşfedilen topraklar, keşifleri düzenleyen devletlerin kendi malı oldu. Bunların yeraltı ve yerüstü zenginlikleri adeta yağmalandı. Bütün bu zenginlikler Avrupa’ya aktı. İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkeler giderek zenginleşti. Daha sonraki yüzyıllarda bunlara Belçika, Almanya, İtalya da katılacaktı. Bu ülkeler, ele geçirdikleri geniş topraklarda çiftlikler, dokuma tesisleri kurdular, maden işlettiler. Yerli halkları silah zoruyla, karın tokluğuna çalıştırdılar. Elde ettiklerini kendi gemileriyle ülkelerine taşıdılar. Kazanç oranları çok arttı. Deniz seferlerini destekleyen kralların maddi varlıkları alabildiğine büyüdü. Krallar, bu zenginliklerini, top gibi ağır ve pahalı savaş araçlarına harcadılar. Bu silahlar karşısında, derebeyleri çaresiz kaldılar ve güçlerini hızla kaybettiler. Buna karşılık, ticaretten zenginleşen yeni bir sınıf (burjuvazi) ortaya çıktı. Burjuvaların kuvvetlenmesi, siyasi dengeleri değiştirdi. Derebeylerini ortadan kaldıran krallara karşı, burjuvalar siyasi haklar kazanma savaşı vermeye başladı. Böylece, Avrupa’da ihtilaller ve sarsıntılar meydana geldi.

Sömürgeci devletler, değerlerine karşı ekonomik ve siyasi üstünlük sağladılar. Durumu kötüye giden diğer Avrupa devletleri de, çareyi sömürge aramakta buldular. Bunun sonucu olarak, sömürgecilik eğilimi daha da hızlandı.

Büyük denizlere açılacak konumda olmayan Osman İmparatorluğu, siyasi üstünlüğünü, daha donanımlı ordu ve donanma hazırlayabilen Avrupa devletleri karşısında yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Akdeniz çevresinde yoğunlaşan ticari faaliyet önemini kaybetti.

Sosyal Sonuçlar

Uzak sömürgelerden mal getirilmesi, hemen tamamen deniz yolu ile yapılıyordu. Bu da, Avrupa’daki liman şehirlerinin önem kazanması sonucunu doğurdu. Şehirleşme genişledi. Şehirlerin nüfusu arttı. XV. Yüzyılda hiçbir İngiliz, İspanyol, Portekizli, Belçikalı ların nüfusu 100 bin i aşmıyordu. (XVI.yüzyılın sonlarında ise Londra 450 bin, Lizbon 200 bin nüfusu aşacaklardır). Dünyanın en büyük dokuz ülkesi arasında hiçbir Hıristiyan Avrupa ülkesi yoktu. Bu dokuz devletten bir Çin, sekizi ise İslam ülkesiydi. Bu tablo, yaklaşık 200-300 yıl içinde tamamen tersine dönecek ve Avrupa ülkeleri doğuya hakim olacaklardır. Şehirleşme yeni sosyal grupların ortaya çıkışını sağladı. Hayat seviyesi yükseldikçe yaşama şeklide değişti.

Buna karşılık, keşfedilen yeni ülkelerin halkları tam bir soykırımla karşılaştılar. Amerika’nın yerlileri, eski ve ileri medeniyetler kurmuşlardı. Ancak, bazı alanlarda gelişmiş değillerdi. Tarım yöntemleri, savaş araçları ilkeldi. At’ı tanımıyorlardı. Avrupa’nın zırhlı süvarilerini alt tarafı at, üst kısmı insan olan tek bir yaratık sanmışlardı. İspanyollar ve Portekizliler, bunları kitle halinde öldürdüler. Kalanları köle yaptılar. Ancak, nüfusun az olması sebebiyle, Afrika’dan zenci köleler getirtmek zorunda kalmışlardır. Böylece, Amerika’da bir “kamçılı medeniyet” kuruldu. Köle ticareti zamanla çok kârlı hale geldi. Sömürgeci devletler arasında, köle ticareti yüzünden savaşlar bile çıktı. Amerika’nın çeşitli yerlerinde zenci nüfus çoğaldı. Avrupa’dan Amerika’ya göç eden beyazlarla zenciler arasındaki sürtüşme XX.yüzyıla kadar sürdü.

Kültürel Sonuçlar

Kıtalararası ticaret ve taşımacılık sayesinde Avrupa’da zenginleşenler, yeni bir hayat tarzı benimsediler. Bunlar, kültür ve sanat hareketlerine ilgi gösterip desteklediler. Büyük servetlerin bir kısmı bu alanlara harcanınca, eser verenlerin sayısı ve gayreti arttı. Böylece, Rönesanssın, İtalya dışındaki Avrupa devletlerinde yayılışı hızlandı.

Buna karşılık, keşfedilen yerlerdeki eski kültürler büyük ölçüde mahvoldu. Binlerce yıllık geçmişe sahip İnka, Aztek, Maya medeniyetlerine ait eserler yerle bir edildi. Kendine özgü kültürleri bulunan insanlar ortadan kaldırıldığı veya köle durumuna getirildiği için, medeniyetleri yavaş yavaş silinip unutuldu.

Keşiflerin sağladığı zenginlik, bilim ve sanat alanındaki gelişmelerin maddi kaynağı oldu. Bu ilerlemeler, zamanla daha da hızlandı. Osmanlı İmparatorluğu bu alandaki ilerlemeye ayak uyduramadı. Sonraki yüzyıllarda Osmanlılar’ın, askeri ve siyasi alandaki gerileyişinde keşiflerin dolaylı etkisi oldu.

Coğrafi Keşiflerin Osmanlı’ya Etkileri

Avrupa’nın Atlas Okyanusu’na kıyısı olan ülkelerinin denizcilikleri XV.yüzyılda Hint ticaretinde söz sahibi olmak, Akdeniz ve Asya’daki diğer ticari aracıları ortadan kaldırmak için yeni yollar aradılar. Sonuçta Portekiz ve İspanyol denizcileri Afrika’yı dolaşarak Hindistan’a varmayı değer taraftan da Amerika’yı bulmayı başardılar. Özellikle İspanyollar, Peru ve Meksika’nın altın ve gümüş kaynaklarına hakim olup, bu zenginlikleri Avrupa’ya taşıdılar. XVI.yüzyılda İngiltere İmparatorluğu İspanya üzerindeki siyasi kontrolü sayesinde Amerika’dan taşınan kıymetli madenlerle ekonomik yönden oldukça güçlendi.

Osmanlıların elinde tuttuğu Baharat ve İpek yolu eski önemini kaybetti. Yeni keşfedilen yerlerden getirilen yeni tür bitkiler (tütün, pamuk …) Avrupa’daki tarım kesimine yeni üretim kaynakları sağladı. İspanya’dan başlayıp Akdeniz çevresinde görülmekte gecikmeyen enflasyon Osmanlı ülkesine de olumsuz biçimde sıçradı. Bütün bunlar Osmanlı devletindeki ticari üstünlüğün Avrupa karşısında kaybedilmesine neden olacaktır.

SORU: OSMANLI DEVLETİNDE DURAKLAMA DÖNEMİNİN SEBEPLERİ NELERDİR?

OSMANLI DEVLETİNDE DURAKLAMANIN SEBEPLERİ

Osmanlı Devleti, kurulundan XVI.yüzyılın sonlarına kadar sürekli bir ilerleme ve gelişme içinde olmuştur. Üç kıtaya yayılan ülke, en geniş sınırlarına ulaşmıştır ancak, ülke XVI.yy sonlarından itibaren duraklama sürecine girdi. Duraklama, XVII.yy boyunca devam etti. Bu dönemde de bazı başarılar kazanılmışsa da kalıcı olmamıştır.

Osmanlı devletinin duraklama dönemine girmesinin bir takım sebepleri vardır.

İç Sebepler

Yönetimdeki Bozukluklar

XVII.yüzyıldan itibaren başa geçen padişahların bir kısmı çocuk denecek yaştaydı. Devlet işlerini sadrazama ve valide sultanlara bıraktılar. Bu yüzden sık sık padişah değişti. I.Ahmet zamanında veraset sisteminde değişiklik oldu. Padişahın oğlunun başa geçmesi yerine, Osmanoğulları ailesinin en yaşlı ve en akıllısının padişah olması kabul edildi.

Şehzadeler, sancaklara gönderilmeyip, sarayda tutuldular. Bunun sonucu olarak, şehzadeler yönetim konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadılar. Zaman zaman saray kadınlarının ve entrikacı devlet adamlarının etkisinde kalmışlardır.

Duraklama döneminde iş başına getirilen sadrazam, vezirler ve diğer yöneticilerin de büyük bir kısmı yetenekli şahsiyetler değildi. Padişaha ve saray kadınlarına yarananlar ön plana çıktılar. Azınlıklardan olup da devlet içine sızan kimseler de bazı zararlı işlerde bulunmuşlardır. Rüşvet ve iltimas başladı. Halkın devlete olan güveni azaldı. Devlet otoritesi sarsıldı ve çeşitli iç isyanlar çıktı.

Ordu ve Donanmanın Bozulması

Ordu bir taraftan savaşırken diğer taraftan iç isyanları bastırmak için uğraşıyordu. III.Murat’tan itibaren Yeniçeri Ocağı’nın devşirme kanunu bozuldu. Askerlikle ilgisi olmayanlar, iltimasla ocağa alındılar. Yenilgiyle sonuçlanan bir çok savaşta, yeniçeriler eskisi kadar başarılı olamadılar. Tımar sistemi bozulunca, tımarlı sipahiler de bozuldu. Ordu ayaklanmalara karıştı. Bazen padişahı bile tahttan indirdikleri görülmüştür. Bazı devlet adamlarının kışkırtmaları da bu durumlara sebep olmuştur. Donanma eski önemini ve gücünü kaybetmiştir.

Ekonomik ve Sosyal Durumun Bozulması

Duraklama devrinde girişilen savaşların uzun sürmesi ve iyi neticeler alınması, ganimetlerin azalmasına neden oldu. Bazı yöneticilerin ve saray kadınlarının israfı da maliyenin durumunu etkilemişti. Sık sık padişah değiştiğinde cülûs bahşişi dağıtmak için hazinede para bulunamadı. XVI. yy.dan itibaren nüfus artmış, iş alanları eskiye oranla azalmıştır. İç isyanlar çıkınca Anadolu’dan büyük şehirlere göç oldu.Paranın değeri düşmüş, fiyatlar artmış bu durum ülkede kargaşalık yaratmıştır.

Ayrıca, bozulan kurumlar arsında medreselerin de olmasının etkisi büyüktür. İlmiye teşkilatının bozulması yüzünden, nitelikli din ve devlet adamı yetişmemiştir. Özellikle İstanbul’da çıkan gereksiz dinî tartışmalar, toplum hayatını olumsuz yönden etkilemiştir.

Dış sebepler

Osmanlı Devleti’nin doğal sınırlara kavuşması

XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Doğuda Azerbaycan, İran dağları, Hazar Denizi’ne kadar genişlemiş, güneyde Umman Denizi’ne kadar uzanmıştı. Kuzey Afrika tamamen alınmıştı. Kuzeyde Karadeniz kıyıları ve Kırım Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştı. Batıda Adriyatik ve Yunan Denizi’ne kadar genişlemiş, viyana önlerine kadar gidilmişti. Bu geniş sınırların daha da genişlemesine imkân yoktu. Kaldı ki bu sınırları korunması da zorlaşmıştı. Dış saldırılar nedeniyle birçok cephe de savaşmak zorunda kalan Osmanlı ordusunun gücü bölünmek durumda kalmıştır. Duraklama ile birlikte bazı yenilgiler başladı.

Avrupa devletlerinin Osmanlara karşı tutumları

Bu devirde kuvvetli devletler hâline gelen Avrupa ülkeleri, Osmanlılara karşı birleştiler. Osmanlıları Avrupa’dan atmak için aralarında kutsal ittifak kurdular.

Osmanlıların Avrupa’daki ilerlemelere ayak uyduramaması

Coğrafî keşifler ve Rönesans sonunda Avrupa zenginleşti. Bilim ve teknikte ilerlemeler oldu. Osmanlı Devleti ise bu gelişmelere uzak kaldı.

SORU: BUGÜNKÜ DÜNYANIN DURUMUNDA SANAYİ İNKİLABININ NE GİBİ ETKİLERİ OLMUŞTUR?

SANAYİ İNKÎLABI

Rönesans’la birlikte hatta daha önce Avrupa’da başlayan gelişmeler, XIX.yüzyılla birlikte üretimle üretimde uygulanmaya başladı. Bunun doğal sonucu olarak üretim arttı. Avrupa’da üretim artması sermayenin askeri alana da kaydırılmasına sebep oldu. Silah endüstrisi de bundan etkilendi. Böylece Avrupa’nın bütün dünya üzerindeki hakimiyetinin kurulması sağlandı.

XVIII.yüzyıla kadar, ekonomik yaşam tarım, küçük el sanatları ve ticarete dayanıyordu. Topraklar büyük ölçüde soyluların ve kilisenin hakimiyeti altındaydı. Siyasal güç ise aristokrasinin elindeydi. Önce İngiltere’de ardı ardına olan devrim, daha sonra ise, kara Avrupa’sında Fransız İhtilali’yle gelen liberalizm ve milliyetçilik akımları, ekonomik yapıda değişmeleri başlattı. Buhar gücüyle çalışan makinenin icat edilmesi, makineleşmiş endüstriyi doğurdu ve Avrupa’da sermayenin birikimine sebep oldu. İngiltere’de ise sermaye birikimi merkantilizm hareketi ve Cromwell’in denizcilik kanunları büyük ölçüde sağladı.

Aslında endüstrileşme iki aşamalı olarak gerçekleşen bir olgudur. Birincisi 1870 yılına kadar olan makine devrimi, ikincisi ise bu tarihten itibaren başlayan teknoloji devrimdir.

XIV. ve XV.yüzyıllarda Almanya’da maden yataklarında suyu pompalamak için dev araçların yapıldığı da bilinmektedir

Tekstil alanında Milano şehrinde bir çok yenilikler yapılmıştı. İtalya’da. Ham ipeği eğirmek ve dokumak için su ile çalışan bir araç yapmışlardı. Ancak Leornado da Vinci’nin yaptığı buluşları göz önüne aldığımızda, İtalya’da sanayi devriminin niçin başladığını İtalyan şehirlerinin ulusal bir pazara sahip olması ile anlayabiliriz. Ayrıca İtalya’da tarım gerilemiş ve sermaye büyük ölçüde azalmıştı. Öyleyse endüstri devriminin olgunlaşması için gerekli şartlar nelerdir? Üretim yerlerinin limanlara yakın olması, maden, yakıt ve suyun bol olması gerekiyordu. Ayrıca ulaşımda kolay olmalıydı. XVI. yüzyılda İngiltere’de sanayi bütün Avrupalı devletlerden geri idi. Bir yüzyıl sonra ise, durum tersine dönecekti. 1642 iç savaşı başladığında İngiltere, Avrupa’nın en sanayileşmiş devleti idi. İngiltere bu konumunu yüzyıllar boyunca yitirmedi. İngiltere’de bir çok atölyeler çalışıyordu. Ustalar ve işçiler durmadan eritiyorlardı. Fakat bu dönemde sanayi devrimi terimi kullanılmaktadır.

Sanayi devriminde ustaların emeği yerine, üretim araçlarında nitelik ve nicelik alarak meydana gelen gelişmeler dolayısıyla maliyet yükseldi ve artık işçilerin bunlara tek başına sahip olamayacaklarını anlaşıldı. Buharın kullanımını ister istemez makineleri bir araya getirmeyi zorladı. Yani makineleri fabrikalara topladı. İşte imalathaneden fabrikaya geçiş, sanayileşmenin dönüm noktası oldu. Artık nüfus işçileri toplumdan fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru bir değişim gösterdi.

Endüstri Devriminin Başlangıcı ve İlk Dönem, 1870 Yılına Kadar

Endüstri üretimi aile için üretimi büyük ölçüde etkiledi. Makinaları basit el araçlarının yerini aldı. El tezgahları ve eğirme makinaları gibi su veya buhar kol gücünün hayvan enerjisinin yerini aldı. 1789’daki bu ani değişim birkaç iş kolunu etkiledi. ancak bunlar temel iş kolları idi. Madencilik, mühimmat, tekstil ve meteoroloji gibi.

Demir cevherine olan ihtiyaç kömür madenciliğini XVIII. yüzyılda büyük bir iş alanına getirildi. Yüzyıllarca bu işletmede mangal kömürü kullanılmıştı. Bu da İngiltere’de hızla ormanları tüketiyordu. Bu yolda elde edilen demir maliyeti %80’ini oluşturuyordu. Bu sebeple kömür kullanılmaya başladı. XVIII. yüzyılın başında 200,000 tondan çok kömür kullanıldı. Artık İngiltere’de kömür ulusal zenginliğin bir simgesi haline geldi . Taş kömürü cam, tuğla, şap, şeker, tuz, üretimini ve deniz suyunun buharlaştırılması gibi sahalarda da kullanılıyordu. Yine endüstrinin ilk dönemlerinde ilk kez maden kömürü ve demiri İngilizler kullandılar. Maden kömürünün fırınlarda kullanılması demir üretimini ve kömüre duyulan ihtiyaç artırdı.

1784 yılında James Watt, bir fabrikada bütün tezgahların bağladığı buharlı bir makineyi yapmayı başardı. 1807 yılında ilk defa buharlı gemi icat edildi. 1814’te de ilk buharlı lokomotif yapıldı.Böylece XVIII. yüzyılda başlayan ve XIX.yüzyılda hızlanan sanayi devrimi, bilimle tekniği birleşti. Yeni sosyal ve ekonomik gelişmeleri beraberinde getirdi. İngiltere’de ilk demir yolu 1830 yılında Manchester ile Liverpool şehirleri arasında açıldı.sanayide lokomotifin bulunması ve demir yolunun yapılması artık Avrupa ülkelerinin her tarafına demir yolları uzandı. Kömür eskiden gidilmeyen yerlere kadar taşındı. Böylece endüstrileşme kıyılardan içlere doğru taşınmış oldu.

XIX. yüzyılın ortalarına kadar süren bu endüstrileşme gelişmeleri, demir ve kömürün asıl enerji kaynağını ve hammaddesini oluşturduğu makineleşme çagıdır. Bu dönem sanayi devriminin simgeleri fabrika ve tirendir.

Endüstri Devriminin İkinci Aşaması

1870 yılından sonra endüstri devrimi nitelik değiştirdi. Artık bilimsel buluşlar ve bunlar üretime uygulanması ve devletin desteği ve gerektiğinde örgütlediği büyük kuruluşların eline geçti.

İkinci aşamada temel hammadde ve enerji kaynaklarında değişiklik ortaya çıktı. Kömür ve demirin yanında çelik, elektrik, petrol ve kimyasal maddeler üretim sürecine sokulunca, endüstrileşme bugün çevremizde gördüğümüz şeklini aldı.

İçten yanmalı motor, telefon, mikrofon, telsiz, lamba, araba lastiği, bisiklet, daktilo ve ucuz gazete kâğıdı gibi yenilikler ikinci dönem ürünleridir. Radyo ve uçak bu dönemde icat edilse de, gelişmeleri 1914’ten sonra oldu.

Demir birinci aşamada ne kadar önemli bir yer tutuyordu ise, ikinci aşamada onun yerini çelik alacaktı. Özellikle demir yolu yapımında çeliğin yeri büyüktü. 1880-1890 yılları arasında A.B.D mevcut demir yollarına 115.000 km eklerken, İngiltere 1860-1913 döneminde demiryollarını 2 katına çıkardı. Fransa 4, Almanya ise 6 katına çıkardı. Rusya ise doğuya doğru Pasifik’e kadar varan ve batıda bütün ülkeyi kaplayan bir demiryolu ağını ülkeye döşedi.

Demiryolları ülkelerin iç kısımlarını ulaşıma açtı ve demir madeni ve ağır metallerin daha iç bölgelere taşınmasına imkan tanıdı.

Bu devrimin ilk ve en açık yönü üretimde görüldü. Daha fazla mekanik güç, daha fazla hammadde, daha fazla üretilmiş mal, daha fazla ulaşım sanayi ve ticaret hızını beraberinde, getirdi. Bu ürünleri pazarlayacak kitleler oluştu ve daha büyük firmalar daha ucuz ve daha kaliteli mal üretimi için, ortaya çıktılar. Sömürgecilik artık yeni bir anlam kazandı.

En azından sanayi kadar bu dönemde ulaşımında önemli olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Büyük Britanya 1840 yılında posta sistemini kurmuştu. 1875 yılında ise uluslar arası posta teşkilatı kuruldu. 1837’de bulunan telgraf, hızla batı dünyasına yayıldı. 1860’ta Atlantik’i boydan boya aşan ilk telgraf kablosu çekildi. Radyo dalgaları ile telsiz telgraf da, 1895’te ilk döneminin ardından yayıldı. Haberleşmede görülen bu gelişme, basın yoluyla iç politikayı ve diplomasiyi de etkiledi.

Deniz ulaşımında meydana gelen gelişmeler de önemliydi. 1870’de ilk buharlı gemi yapılmıştı. Ama gelişme gösterememesi 1870 yılına kadar okyanusta yelkenlerin hakimiyetini kıramamıştı. İlk buharlı gemilerin çok kömür harcaması gelişmemesinin çok önemli sebebi idi. 1870’de daha iyi buhar kazanları ve çelikten teknelerin yapılması buharlı gemileri yük taşımada önemli kıldı. Amerika’nın, Arjantin’in geniş ve verimli ovalarından daha büyük çoğunlukta tahıl Avrupa’ya taşındı. 1869 Süveyş Kanalı’nın açılması ve 1914 Panama Kanalı’nın açılmasıyla deniz ulaşımı kolaylaştı. Endüstri devrimi 1830’da Fransa ve Belçika’da, 1850’de Almanya ve daha da sonra A.B.D, Rusya ve Japonya’da gerçekleşti.

Endüstri Devriminin Sonuçları ve Toplumsal Alanda Meydana Gelen gelişmeler

Sanayi devrimi batı dünyasının zenginliğinin büyük ölçüde arttırdı. Temizlik, konfor, sağlık önemli gelişmeler sağladı. Gıda maddelerinin çoğalması nüfus artışını da hızlandırdı.

Sanayi devriminin başlangıç aşamasında fabrika işçilerinin yeni sanayi kentlerinde, kalabalık topluluklar oluşturması ve eski kentlerin hızla gelişmesi, geleneksel kurumların başa çıkamadıkları sorunları ortaya çıkardı. Bu durum Karl Marx tarafından, onca bolluğa rağmen, işçi sınıflarının haklarını alamaması, bir devrimin yapılacağı ana kadar, yoksullaşacakları görüşünü ileri sürmesine sebep oldu. Marx’ın bu görüşü 1848 yılı için akla yatkındı. Gerçektende gücünü şehirli yoksullardan alan kitlelerin Fransız İhtilali’nde Bastille hapishanesine saldırmaları ile ihtilal meşalesini tutuşturdukları biliniyordu. Ne var ki, 1848-1849 devrimi başarısızlıkla sunuçlandı.

Bundan sonra çeşitli toplumsal buluşlar, sanayi toplumundaki erken dönemlerin güçlüklerini, denetlemeyi ve gidermeyi başardı. Kentlerde düzenin sağlanmasında, kent polisinden yararlanma yoluna gidildi. Kanalizasyon şebekelerinin, çöp toplama hizmetlerinin, parkların, hastanelerin, sağlık ve kaza sigortalarının etkileri görüldü. Yeni okulların açılması, işçi sendikalarının kurulması, yoksul ve öksüzler için yurtların yapılması gibi önlemlerin de yararı büyük oldu. Böylece sosyalistlerin savunduğu sosyal devlet anlayışı, bir devrim olmadan gerçekleşti.

İşçilerin fabrikalara toplanması ve iş sahalarında daha karmaşık işlemler yapması, mesleklerde uzmanlaşmayı getirdiği gibi, nüfusun okuma yazmasını da hızlandırmıştır. Yani kaliteli, bilgili, dünyanın genelini anlayacak global şartlara hazır nüfus olmaya başladı.

Fakat sanayi devrimi aynı zamanda hammadde ve pazar aramaya sevk ettiği Avrupalı devletleri, gelecekte karşı karşıya getirerek, I. ve II. Dünya Savaşlarının çıkmasına sebep olacaktır.

Hiç yorum yok: