17 Mart 2008 Pazartesi

Osmanlı'da Siyasi Ve Hukuki Rejim

..................Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi ve hukuki rejimi daha çok bir sentez niteliği taşır. Osmanlı Devleti herşeyden önce bir türk ve islam devletidir.Bir yönüyle de islamiyet öncesi türk devletleri yapısının izlerini taşır.Eski Türk devletlerinde siyasi yapılanmanın en önemli unsurlarından biri ildir.Bu bağımsız bir şekilde aşiretler halinde yaşayan halkın barış içinde yaşamasını sağlar.Osmanlı'da federatif bir yapı görülmekle birlikte kimi yerlerde de bu il yapısına rastlanmaktadır. Zamanla idare merkezileşti ve hükümdarlar doğaüstü bir kaynaktan gelme vasıflarını aldı.

...................Hükümdarlara padişah-ı Cihan adı verildi.Bu hükümdar mutlak şahsi evrensel ve kutsal bir hüviyete kavuştu ve bu hüviyetin gerektirdiği hukuki statüye sahip oldu ve bütün sosyal ve siyasi hayatın hakimi düzenleyicisi olan en yüksek organ haline geldi.Osmanlı'nın yapısını büyük ölçüde oluşturan İslam dini ve bunun temelleri getirdiği yeni müesseseler dışında dinde de birtakım değişikliğe yol açtı.Hükümdar Tanrı'nın tahtaçıkardığı değil onun yeryüzündeki temsilcisiydi; devletin yaratıcısı ve kurucusu hükümdar değildi.O tarı emri olan hükümeti kurmakla ve bir tanrı emaneti olan halkı şeri hükümlere göre yönetmekle görevliydi.Hükümdar meşveret ilkesi ve Kur'an emri gereğince devlet işlerini yürütürken danışma yoluna başvuracaktır.Bunun izleri hükümdarın halife ünvanı kazanmasından sonra daha açık bir şekilde görülür.Nitekim Osmanlı'da görülen divanların böyle bir organ niteliğine ulşamadığı kesindir.Yürütme gücü ise yasama ile birlikte hükümdarda veya halife sultan da toplanmıştır.Ancak yargı devletin büyümesiyle ve ihtiyaçlar sonunda kadılar eliyle yürütülen ve zamanla bağımsızlaşan bir organdı.

...................Meşrutiyete kadar görülen siyasi ve hukuki müesseselerin ana kaynakları olan eski türk devlet sistemi ve islam dini ilkeleri yanında nispeten ikinci derece rol oynayan etkenler de vardı.Bunlar bizans,selçuklu ve eski iran medeniyeti devletleri ve müesseseleriydi.Osmanlı'nın Bizans'ın mirasçısı olduğu söylenir fakat ilk Osmanlı yöneticilerinin Anadolu Selçukluları,Karaman Germiyan gibi esas itibarıyla türk-islam sisteminden gelmiş oluğu ve Osmanlı'nın bu sistemin oluşturduğu bir siyasi ve hukuki düzene sahip olduğu bir gerçektir.

Osmanlı devletinin siyasi rejimi iki döneme ayrılır:

*-Mutlak Hükümdarlık döneminde devlet kudreti ve temel yetkiler hükümdarda toplanır.Yasama yürütme ve yargı hükümdardaydı.Devlet ricali temsilci değil padişahın vekilleriydi.Osmanlı Devletinde görevler kaynaşmaktaydı.Yani padişaha bağlı veziriazam vezirler sancak beyi ve beylerbeyi aynı zamanda birer kumandandı.Yönetim merkeziyetçidir.Bazı köy ve mahallerler dışında bugünkü anlamıyla mahalli idareler kurulamamıştır.Merkeziyetçi ve mutlakiyetçi Osmanlı Devlet düzeninde siyasi rejimin dayandığı sosyal yapı mutlak hükümdarlık döneminde bazı değişikliklere uğradı.Kuruluşundan kısa bir süre sonra bakıldığında Osmanlı devleti bir askeri toprak devleti manzarası gösterir.Bu dvlet Tımar kul ve asker rejimi içinde yaşamıştır.Halk yani reaya pasif ve kapalı bir ekonomi düzenindedir.16.yy dan itibaren batı ülkelerinin genel gelişim çizgisi dışında kalan ve gerilemeye başlayan Osmanlı Devleti Doğu'nun kendine has feodal yapısına bürünmüştür.

*-Meşruti Monarşi Dönemine yol açan tanzimat devriyle de siyasi rejim batı müesseselerinin etkisi altına girdi.Mutlak Hükümdarlı sırasındaOsmanlı devletinin dış ülkelerdrle olan ilişkileri devamlı elçiliklerle yürütülmedi.Sürekli elçilik usulü Selim III. zamanında ıslahat haraketlerinin yoğunlaşmaya başladığıdevirde (1794) de kuruldu.Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla başlayan bu batı etkısı dönemi Osmanlı siyasi ve hukuki rejimini büyük çapta etkisi altına aldı ve o zaman müesseselerde ikilik baş gösterdi.Meşrutiyet dönemini hukuken başlatan 1876 anayasasıOsmanlı Devleti siyasi rejiminde önemli bir aşamaya geçişi başlatmıştı.Anayasa yine bir padişah iradesi olmakla ve bu yüzden de bir Ferman Anayasa kabul edilmekle birlikle hükümdarın yetkilerini sınırlamış ve halka da temsil yetkisi vermişti.Gerçi hükümdarın üstün kuvvet ve yetkileri devam etmekteydi fakat eskisi gibi sınırları padişahın vicdanına bağlı değildi.Artık ortada uyulması gerekn bir takım akdi değerde hukuki hususlar vardı.Ve bununla beraber artık Osmanlı ne bir laik ne de tam teokratık devletti.

...............İkinci meşrutiyeti hazırlayanda yine 1876 anayasasıdır.Bu dönemde yasama gücü ile yürütme gücü daha gerçek bir şekilde ayrılmıştır.Bununla beraber padişahın azalan nüfuz ve yetkileri yerine halkın temsilcileri ve dolayısıyla iradesi değil belli bir siyasi kuruluş ve grupların iradeleri geçmiştir.Halife Sultanın geçiçi de olsa mutlak iradesinin ilk defa sınırlanışı Senedi-i İttifak ile olmuştur.Bundan sonra çeşitli iç ve dış etkenler hükümdarın kendi kendini sınırlaması sonucunu doğuran Islahat ve Tanzimat Fermanlarının orataya çıkmasını sağladı.Başlangıçta oldukça sade görünen siyasi ve hukuki düzen tanzimattan sonra oldukça karmaşık ve yaygın müesseselerde gelişmeye başlamıştır.Fakat Osmanlı'nın siyasi ve Hukuki rejiminin bellibaşlı unsuru bütün gelişmelere rağmen islami din unsurlaı oldu.Bu esaslara göre temel adalettir.Şeriat da bu bakımdan devletin temelini meydana getirir.Padişah şeriatın tek koruyucusu bütün halk onun kullarıdır.Padişaha bütün yetkilerin verilmesi sebebi onun adaleti gerçekleştirmesi içindir.Cumhuriyet devrine kadar Osmanlı devletinin İslami görünüşü devam etti.Tanzimatla başlayan siyasi ve hukuki müesseselerdeki ikilik ,Cumhuriyetin kurulmasından sonra batı müesseselerinin lehine tekrar tekleşti.Osmanlı mutlakiyet devrine ait müesseseler tamamen bırakıldı.

Hiç yorum yok: