16 Mart 2008 Pazar

OSMANLILAR DÖNEMİ'NDE BİLİM

Osmanlilar Dönemi'nde Bilim Osmanlilar döneminde yasamis olan Türk bilginlerinin bilimsel faaliyetleri hakkindaki bilgilerimiz yeterli degildir. Çogu, zamanin bilim dili olan Arapça ile yazilmis bilimsel eserlerin büyük bir kismi henüz incelenmedigi için, Osmanli bilim tarihine iliskin genel yargilarda bulunmaktan simdilik kaçinmak gerekir. Ancak XVI. yüzyilin ünlü bilginlerinden Takîyüddîn'in astronomi ve matematik sahalarindaki çalismalari, gelismis bir bilimsel bilgi birikimine iliskin çok güçlü ipuçlari vermektedir. Osmanlilar dönemindeki bilimsel etkinlikler, Gelenekçi Dönem ve Yenilikçi Dönem olarak adlandirabilecegimiz iki ayri baslik altinda incelenebilir. Osmanli Devleti'nin kurulusundan Istanbul Gözlemevi'nin yikilisina kadar geçen birinci dönemde, bilimsel arastirmalar Selçuklular araciligiyla Islâmî birikimden aktarilan geleneksel kuramlar çerçevesinde yürütülmüsken, Istanbul Gözlemevi'nin yikilisindan Türkiye Devleti'nin kurulusuna kadar geçen ikinci dönemde, basta matematik, astronomi, cografya, tip ve mühendislik alanlari olmak üzere Bati'dan aktarilan yeni kuramlara dayandirilmistir. Osmanlilarda yaklasik olarak üçer asir süren yükselis ve çöküs süreci, siyasî bir süreçtir ve Osmanli Dünyasi'ndaki bilimsel etkinlikler, Fâtih dönemi bir yana birakilacak olursa, siyasî yükselis ve çöküse kosut bir gelisme izlememistir. Osmanli Türkleri, daha Selçuklular döneminde, belki de daha öncesinde Islâm medeniyetiyle ve bu medeniyetin genel gelisim seyriyle bütünlestikleri için, 12. yüzyildan sonra giderek önemini ve degerini yitirmeye baslayan bilimsel yaraticiligin düsüsünden kismen de olsa etkilenmislerdir. Gerçi bu dönemde, gerek Osmanli sahasinda ve gerekse bu sahanin disindaki sahalarda bu düsüsü durdurmaya çalisan Nasîrüddin el-Tûsî gibi, Ulug Bey gibi ve Takîyüddîn ibn Maruf gibi çok degerli bilginler yetismistir; ancak bunlarin çabalari bilimsel etkinliklerin gerileyisini, yavaslatmaya yetmis olsa bile, durdurmaya yetmemistir. 12. yüzyildan sonra yapilan çalismalar genellikle özgün degildir ve eskileri özetlemek, kisaltmak ve uzatmak ve yorumlamak gibi özü itibariyle yenileyici degil yineleyici bir yaklasimin ürünüdür. 14. yüzyilda bütün kurum ve kuruluslariyla Islâmiyeti koruma ve yayma görevini üstlenen Osmanlilar, 17. yüzyildan itibaren Hiristiyan Avrupa'nin bilim ve teknige dayandirilmis askerî mekanizmasi karsisinda basarisiz olmaya baslayinca, siyasî, iktisadî ve askerî alanlar basta olmak üzere hemen hemen her alanda yeni düzenlemeler yapmak mecburiyetinde kalmislar ve bu düzenlemeler sirasinda, genellikle Avrupalilarin olusturmus olduklari modellerden yararlanma yoluna gitmislerdir. 17. ve 20. yüzyillar arasinda, bilim alaninda da benzer gelismeler yasanmis ve giderek genisleyen ve derinlesen bir Batililasma süreci sonunda Aristoteles, Galenos ve Batlamyus gibi Yunanlilar ile Ibn Sinâ ve Beyrûnî gibi Müslümanlar tarafindan temsil edilen geleneksel bilim kuramlari birakilarak Avrupa'da üretilmis yeni kuramlara geçilmistir.

Hiç yorum yok: