17 Mart 2008 Pazartesi

OSMANLI-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DOĞUŞU

Osmanlı Devletinin ilk kuruluş yıllarında Ermeniler, Kilikya adı verilen Çukurova, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgesinde küçük beylikler ve krallıklar halinde veya dağınık bir şekilde İran, Gürcü ve Selçuklu Devletleri ile karışık ve bu devletlere bağlı olarak yaşıyorlardı.

1324 yılında, Orhan Gazi, Bursa’yı devletin merkezi ilan ettiğinde Kütahya bölgesine göç eden bazı Ermeniler dini liderleri ile beraber Bursa’ya nakledilmişlerdir. O zamana kadar Ortodoks Bizans’tan büyük zulüm gören ve eziyet çeken Ermeniler, İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından Karaman’dan getirilen Ermeni toplulukları İstanbul’un Samatya semtine yerleştirilmişlerdir. Osmanlı Devletinin genişlemesi ile birlikte, Ortodoks baskısından kurtulan Ermeniler için refah devri başlamıştır. Fatih, din özgürlüğünü Ermenilere de vermiş, ayrıca bir patrikhane kurularak Ermeni Patriğinin de Ermenileri dini yönden idare etmesini sağlamıştır. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşın!da Şah İsmail’i yendikten sonra Tebriz’de bulunan birçok zanaatkar ve kuyumcuyu İstanbul’a yerleştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Ermeniler’in yaşadığı toprakları yani Doğu Anadolu’nun tamamını Osmanlı topraklarına katınca özellikle Van yöresinde yaşayan bu Hıristiyan topluluklar İstanbul’a göç etmişlerdir[1].

1821 yılından sonra, Ermeniler önemli devlet işlerinde ( saray, maliye...) görev almaya başlamışlardır. 1908 yılına kadar askerlikten muaf bu topluluklar, Türkçe yazmışlar, Türkçe okumuşlar, adlarını Türkçe koymuşlardır. Türk kültür ve geleneklerini tamamen yaşamışlardır.

OSMANLI DÖNEMİNDE ERMENİ İSYANLARI ve BU İSYANLARI DOĞURAN NEDENLER

Fransız İhtilali’nin ortaya attığı milliyetçilik ateşi, Avrupa devletlerinde büyük yankılar uyandırdığı gibi, Osmanlı Devleti üzerinde de büyük etkileri olmuştur. Devletin esas kütlesi Türk olmakla beraber Rum, Bulgar, Sırp, Arap, Dürzi ve kendisine Ermeni adı veren halklardan oluşuyordu.

Osmanlı Devleti’nin zayıflaması sonucu topluluklar, güçlenen Çarlık Rusya ve Hıristiyan Avrupa’nın zararlı etkilerine duyarlı bir hale gelmeye başladılar.

Ermeni gençliğinin yetiştirilmesi ve Avrupa ülkelerinde okutulmaları uzun süreli Ermeni planı ve davasının bir parçası olmuştur. Osmanlı Devleti’nin önemli görevlerinde bulunan Daytan gibi zenginler, bu konuda, büyük ekonomik destek sağlamışlardır.

Çarlık Rusya’sının amacı; Gürcüler’i kullanarak Kafkaslara yerleştirdikleri gibi Ermeniler’i kullanarak Doğu Anadolu’yu parçalamak, Ermeni Devleti kurdurmak, sonrada bu devleti kendi topraklarına katarak, Doğu Anadolu’yu ele geçirmek, batıdan Bulgarlar’la, doğrudan Ermeniler’le Osmanlı Devletini sıkıştırmak ve parçalamaktır.

1878 Ayastefonos, ardından Berlin Anlaşmaları’na göre: Osmanlı Devleti, Ermenilerin yaşadığı yerlerde ıslahat ( yenilik) yapacak, Ermeniler’i din ve mezheplerinde serbest bırakacaklardı. Devletin en zengin ve geniş dini özgürlüklerine sahip Ermeniler için antlaşmaya konan bu maddenin tek amacı, Ermeniler adına Osmanlı Devleti’ne müdahale etmekti. Ruslar için bu madde kullanılarak Ermeniler üzerinden Osmanlı Devleti’ni zayıflatabilmek, batılılar için ise doğabilecek her olay sonucunda kendileri için siyasi ve ekonomik ayrıcalıklar elde edebilmek için araç olmuştur.

Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkması Berlin Antlaşması ile olmuş ve uluslar arası diplomasinin konusu haline gelmiştir[2].

İLK KURULAN ERMENİ KOMİTELERİ ve İSYANLARIN BAŞLAMASI

Avrupa Devletler’i ve Rusya, Ermeni toplumunu kendi siyasi çıkarları için kullanmayı sürdürürken Ermeniler 1887 yılında İsviçre’de Hınçak ( Çan Sesi) komitesini kurdular. Bu komite 1890 yılında merkezi İstanbul olmak üzere örgütlenmeye başladılar. Diğer bir kuruluş ise Taşnaksutyun ( Ermeni İhtilal Dernekleri İttifakı komitesi) dur. Merkezi Tiflis’ te kurulan bu dernek, Rus yanlısı olup, amaçları Anadolu topraklarında bir Ermenistan Devleti kurmak ve bunu Rusya’ya bağlamaktı. Ermeniler ilk olayı 1890’da Erzurum’da başlatmış, Avrupa’nın dikkatini çekerek amaçlarına ulaşmışlardır[i]. Ermeni davasını dünyaya unutturmamak ve dikkatleri daima üzerlerine çekmek için uğraşan Ermeniler Kumkapı olayını gerçekleştirmişler , daha sonra da Zeytun isyanını çıkarmışlardır. Bu isyanda 600 askerimiz öldürülmüştür.

1891 yılında Van’da bulunan İngiliz Konsolosu, Rus vatandaşı bazı kişiler ve Amerikalı Misyonerler’le birlikte olay yaratacak hazırlıklara ve faaliyetlere girişmişlerdir. Ancak planladıkları isyan girişimi devletin aldığı önlemlerle bastırılmıştır.

Bu olaylardan başka 1890 yıllarında da I. ve II. Sason isyanları çıkartılmış, ancak sonuç alamamışlardır. Fakat Avrupa, ‘Türkler Hıristiyanları kesiyor’ diye propaganda yapmıştır.

1896 yılında, Ermeni katiller Osmanlı Bankası’nı basmışlar, sadrazam Halil Rıfat Paşa’ya suikast girişiminde başarılı olamamışlardır. Fakat cuma selamlığına giden askeri birliğin üzerine atılan bir bomba çok sayıda günahsız askerin ölmesine sebep olmuştur.

1905 yılında yabancı elçiliklerin yardımları ile ülkeye giren terörist Ermeniler uzun bir çalışma sonucunda padişah Abdülhamit Cuma namazında çıkışta patlayan dinamit yüklü fayton 26 kişinin ölümüne ve 58 kişinin yaralanmasına neden olmuştur

Bilinen tarihi olaylar sonucunda meşrutiyet ilan edilir ve Ermeniler isteklerini ortaya koyarlar. Bu istekler; Doğu’ da altı il birleşecek ve başına da Avrupalı bir Genel Vali atanacak, onlarda askere alınacak ve memur, polis olabileceklerdir. Bu planı Ruslar hazırlamış, bir Ermeni Devleti kurarak Kafkaslar’daki Müslümanlar ile Anadolu’daki Müslümanlar’ın ilişkisini kesmeği amaçlamışlardır.

Devam eden siyasi olaylar sonucunda, 31 Mart Olayı ortaya çıkmış, uzun zamandan beri hazırlıklarını sürdüren Ermeniler, bu olaydan bir gün sonra Adana çevresindeki savunmasız Türk evlerine girmeye, insanları öldürmeye, ırza ve namusa saldırmaya başlamışlardır. 4 gün 4 gece süren bu katliamda halk kendini savunmuş ve Ermeni isyanı halk tarafından bastırılmıştır.

BALKAN SAVAŞINDAKİ ERMENİ FAALİYETLERİ

1908 devrimi sonrası eğer Adana olayları sayılmazsa, Ermeni sorunu yeniden Balkan Savaşı’nın ardından alevlenmiştir. Osmanlı Devleti’ nin son derece zayıf bir durumda olduğunun açığa çıkması ve Balkanlar’ı kaybetmesi ile tüm gözler Ermeniler’e çevrilmiştir. Gerek dış devletler , gerek Osmanlı yöneticileri gerekse de Ermeni örgütleri yeni ortaya çıkan durumda inisiyatifi ellerine alabilmek için bir yarış içine girmişlerdir[3].

Ermeniler’in reform talepleri doğrultusunda yaptıkları girişimler aslında Balkan Savaşı öncesinde de vardı. Ermeni örgütleri 1908 Meşrutiyet yönetiminden reformlar konusunda ciddi beklentilere sahiptiler. Fakat bekledikleri reformların hiç biri gerçekleşmedi.

Balkan Savaşı başladığı zaman, Ermeni gazeteleri ordudaki ermeni askerlerin firar etmeleri için yayına başlamışlar, ermeni çeteleri Trakya’da Edirne, Keşan, Malkara ve Tekirdağ bölgesinde savunmasız ve yorgun askerleri katletmişler, ırzına geçilen kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar camilere doldurularak yakılmışlardır.

BALKAN SAVAŞINDAN SONRA YAPILAN ISLAHAT ÇALIŞMALARI

1913 Balkan Savaşı’ndan sonra Rusya ve Avrupalı Devletler, Osmanlı Devleti’ne büyük bir baskıya başlamışlardır. Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince, Ermeniler’e verilen haklar ve ıslahat sözleri yerine getirilmediği, bu güne kadar Ermeniler’den 300 bin kişi öldüğü ve bu nedenle çıkacak sonuçlardan Osmanlı Devleti’nin sorumlu olduğunu gerekçe olarak ileri sürmüşler, daha önce de defalarca dile getirdikleri reform taleplerini yeniden dile getirmişlerdir. Fakat gene bir sonuç alamamışlardır[4]. Osmanlı Hükümeti sorunun çözümünden çok , özellikle yabancı güçlerin bölgeye yönelik hesaplarını boşa çıkarmak amacıyla birtakım reform hazırlıkları içersindedir[5]. Büyük devletlerin elçileri, kendi aralarında anlaşarak bir ıslahat ( iyileştirme) projesi hazırlanmasını kararlaştırmışlardır. Bu projeye göre; Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas illeri Ermeni illeri haline getiriliyor ve bu illerin başına bir Avrupalı vali getiriliyordu.Ancak, bu proje I. Dünya Savaşı’nın çıkması nedeniyle uygulanamamıştır.

I.DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ve SAVAŞ SIRASINDAKİ OLAYLAR; ERMENİ FAALİYETLERİ ve YABANCI DEVLETLERİN HESAPLARI

Almanya, Rusya, İngiltere ve Amerika bütün bu devletlerin her birinin Osmanlı toprakları üzerinde ayrı ayrı hesap ve emelleri vardı. Ermeni sorunun bu dönem ortaya çıkmasının nedenlerinden biride Rusya’nın Doğu’ daki işini büyük ölçüde bitirmek[6], Ermeniler’i kullanarak Anadolu’yu parçalamak, Osmanlı Devleti’ni Doğu’ dan sıkıştırmak, Orta Doğu’ ya yani sıcak denizlere inmek istemeleri idi. Fakat İngilizler’in destekledikleri ve silahlandırdığı, güçlü olabilecek Ermeniler’in kendi topraklarındaki Ermeniler’le de birleşebileceğini ve bu durumun başlarına iş açabileceğini de düşünüyorlardı. Dağılma sürecine girmiş Osmanlı Devlet’nin Doğu Vilayetleri, başta Almanlar olmak üzere diğer güçlere kaptırmamak, buralarda egemenlik sahasını artırmak Rusya’nın temel politikasıdır[7]. İngiltere son zamanlarda Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunmaya başlamıştı. Çünkü İran ve Irak’ta bulunan petrol kaynaklarını ancak toprak bütünlüğünü sağlamış bir Osmanlı Devleti koruyabilirdi. Almanlar ise parçalanmış değil, bütün bir Osmanlı Devleti’nin zenginliklerini, özellikle petrolü sömürmek istiyorlardı. Amerikalılar ise misyoner okulları vasıtasıyla kendi kültürünü yaymaya çalışıyor, fakir ve yetimlerin yanında komitacılara yardım ediyorlardı.

21 Temmuz 1914 yılında, Osmanlı Hükümeti seferberlik ilan etti. Aynı günde , Tanaksutyun, Hınçak, Rangavar ve Veragöz gibi komitalar; kendi aralarında bir takım kararlar alarak isyan hareketlerine başladılar. Seferberlik devam ederken Maraş’ın Zeytun ilçesindeki Ermeniler kendi bölgelerini korumak için bir alay kurmak istediler , bu istek kabul edilmeyince dağa çıkarak isyan ettiler. Bu arada çok sayıda askerimizi de katlettiler.

Ermeni çeteleri bütün Van Bölgesi’nde de baskın yapmışlar, kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi katletmişlerdir. Van ve çevresinde öldürdükleri insan sayısı otuz bin kişidir. Erzincan, Elazığ, Muş, Bitlis her yerde dağa çıkan Ermeniler herkesi katlediyordu. Türk Ordusu hem iç düşmanla hem de dış düşmanla savaşıyordu.

Seferberlikten sonra ancak 9 ay bu duruma dayanan devlet 11 Nisan 1915’de TECHİR KANUNU’nu kabul etmek zorunda kaldı.

14 Mayıs 1915’ de ölüm- kalım mücadelesi veren Osmanlı Devleti, bu kanunu yalnız savaş bölgesindeki Ermeniler için uygulamış, gerideki Ermeniler’e bu kanun uygulanmamıştır. Kanunun çıkmasına kadar ki süre içinde Ruslar’ın işgal ettiği bölgelerde öldürülen insanlarımızın sayısı bir milyona ulaşmaktadır. Dünya tarihi incelendiğinde, hiçbir topluluk kendi devletine bu kadar kötülük yapmamıştır.

TECHİR KANUNUN UYGULANMASINDA ORTAYA ÇIKAN AKSAKLIKLAR

Bu kanun uygulanırken, sorumlu idarecileri tek düşündüren konu, geriye sürülecek Ermenilerin korunması için düzenli ordu birliği yerine gönüllü birliklerin ayrılabilmesidir.

Savaş her yerde sürerken, Çanakkale Savaşı başlamıştı. İstanbul’da Ermeniler’in çıkartabileceği olaylar ve karışıklıklar cepheye etki edebilirdi. Çünkü İstanbul’da çok kalabalık bir Ermeni toplumu ve azılı Ermeni Komitacıları bulunmaktaydı. Alınan önlemler gereği komitacılar bir gecede toplanarak Konya’ya gönderildi. Daha sonra Ankara’ya Divan-ı Harbe gönderilen komitacılar, yolda kendilerini götüren jandarmalar tarafından öldürülmüşlerdir. Tutuklanan bu jandarmaların bir kısmı idam, bir kısmı da hapis cezasına çaptırılmışlardır[8].

Savaş sırasında, Rus orduları ilerlerken Ermeni alayları da Ruslar’la beraber ilerliyor, katliamlarına da devam ediyorlardı. Rusya’da Ekim İhtilali başlayıp; Rus askeri çözülüp kaçmaya başlayınca, geri çekilme olasılığına karşı Ermeniler, Erzincan halkını katletmek için hazırlıklarını tamamlayarak katliama başlamışlardır. Erzincan’dan Erzurum’a çekilirken yol üstündeki bütün Türk köylerini yok etmişlerdir. Erzurum’da öldürülenlerin sayısı on bin kişi, Kars çevresinde 14620 , Sarıkamış çevresinde 1970 kişidir[9].

I. DÜNYA SAVAŞI SONRASI OLAYLAR

I. Dünya Savaşı’nın bitmesini müteakiben 30 Ekim 1918 ‘de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Anadolu işgal edilmiş, devlete ve Türk halkına büyük kötülük yapan Ermeniler geri dönerek, İtilaf Devletleri özellikle Fransızlar’ın yadımlarıyla silahlanarak Anadolu ‘ya girmeye başlamışlardır. Doğu Anadolu’dan çekilen Osmanlı Odusu’nun bıraktığı boşluğu Ermeniler hemen doldurmaya ve yavaş yavaş Kars, Iğdır, Kağızman ve Sarıkamış bölgelerini işgal etmeye başlamışlardır. Kazım Karabekir’in çabası ve TBMM’nin izniyle 24 Eylül 1920’de Türk Ordusu harekata geçti ve 30 Ekim’de taarruz başladı.Kars ele geçirildiğinde orada bulunan altıbin kadar Ermeni yetimi Türk Ordusu tarafından koruma altına alındı. 17 Aralık’ta Ermeniler Ateşkes koşullarını kabul ettiler ve daha sonra Gümrü antlaşmasını imzaladılar. Böylece Doğu sınırımız çizilmiş oldu.

LOZAN BARIŞ KONFERANSI SIRASINDA ERMENİ ÇABALARI

Lozan Barış Konferansı toplandığında, Ermeniler bir heyet ile Lozan’a gelmiş ve seslerini duyurmaya çalışmışlardır.Ancak Türk tarafının kararlı tutumu nedeniyle hiçbir şey elde edememişlerdir.

CUMHURİYET SONRASI ERMENİ FAALİYETLERİ

Türkiye için Ermeni sorunu bitmişti. Çünkü, çok sayıda Ermeni orduları çekilirken Anadolu’yu terk etmiştir. Böylece Avrupa Devletleri’nin ve Rusya’nın kışkırtacağı, etkili olabileceği bir Ermeni topluluğu kalmamıştır[10]. Fakat , bu seferde genç Cumhuriyet için yeni sorunlar çıkarmaya çalışmışlar, Cumhuriyet’ten sonra Ruslar, İngilizler, Fransızlar’ın teşviki ile Ermeni ve Siyasi Kürtçüler birleşerek bir dernek kurmuşlardır. Aralarında yaptıkları anlaşma ile Erivan ve Kilikya merkez olmak üzere iki Ermeni Devleti kurulacak, bunların arasında ise bir Kürt Devleti bulunacaktı. İngiliz- Fransız teşkilatının gizli yardımı ile 13 Şubat 1925’de Şeyh Sait Ayaklanması ( Doğu İsyanı) başlatılmıştır. Bu isyanla Ortadoğu ile Rusya arasında tampon bir Kürt Devleti kurmak ve Türkiye’yi ekonomik yönden zayıflatarak, direncini kırarak İngiltere ile anlaşmaya zorlamaya çalışmışlardır.

Ayrıca, Hatay üzerindeki Türk emellerine set çekmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni zayıflatmak için Fransızlar’ın para ve desteği ile Dersim İsyanı çıkarılmış ve çok sayıda Türk’ün Türk askerinin ölmesine neden olmuştur.

II.DÜNYA SAVAŞI SONRASI ERMENİ FAALİYETLERİ

II.Dünya Savaşı sonrasında , Türkiye’den Boğazlar üzerinde egemenlik hakkı, Doğu Anadolu’da Kars ve Ardahan’ı isteyen Ruslar, Türkiye ve Sovyetler Birliği arasındaki işbirliği antlaşmasını tek taraflı olarak bozmuşlardır.1944 yılından sonra Ruslar büyük bir propagandaya başlayarak Türkiye’deki Ermeniler’in, Sovyetler Birliğin’e göç etmesini sağlamak istemişlerdir. Bu propaganda, sonucu 1947 yılına kadar 86 bin Ermeni Sovyet Rusya’ya göç etmiştir[11].

Sovyetler Birliği’nin amacı, Anadolu’da kalan Ermeniler’i Sovyet Ermenisi adı altında toplamak, sonra konuyu Birleşmiş Milletler’e götürerek toprak isteklerini gerçekleştirmek istemişlerdir.

ERMENİ SORUNU PERDE ARKASI

12 Eylül 1980 askeri harekatından sonra yakalanan birçok teröristin içinde Ermeni isimlerinin bulunması dikkat çekicidir.

Ermeni teröristler Türkiye içindeki faaliyetlerine devam ederken yurt dışındaki Ermeni militanlar Türk Devleti’nin temsilcilerini kahpece kurşunlamaya başlamışlardır. Ermeni militanların Türk elçilik görevlilerini öldürmelerindeki amaç nedir? Ermeniler, açık olarak Ermeni davasının dünya tarafından unutulmamasını sağlamak için eylem yaptıklarını ifade etmektedirler. Fransa gibi batı devletlerinin bunlara arka çıkmasının sebebi ve amacı Türkiye’nin her zaman bu sorunlarla uğraşması siyasi bütünlüğünü sağlayıp Ortadoğu’da bir güç olmasını engellemek ve Türkiye’yi yalnızlığa itmektir. Ermeniler’e karşı yapılacak silahlı bir mücadele, Ermeniler’in istediği kozu ellerine verecektir. Elleri silahlı katiller ‘Türkler bizi öldürüyor’ diye dünya kamuoyunu ayağa kaldıracak, Türkiye’ye verilecek ekonomik ve askeri yardımları engellemeye çalışacaklardır. Hedefleri ekonomik bakımdan sıkıntıya düşecek Türkiye’de sosyal patlamaların çabuklaşmasını sağlamaktır[12].

TÜRKLER TARİH BOYUNCA HER ZAMAN ERMENİLER’E BASKI ve ZULÜM MÜ YAPMIŞLARDIR?

Ermeni propagandası ‘soykırım’ iddiasını tarihi bir zemine oturtabilmek amacıyla, Türkler’in tarih boyunca her zaman Müslüman olmayan ve Ermeniler’e kötü uygulamalar yaptığını söyleye gelmişlerdir. Çünkü, bu iddiada bulunmadıkça ‘600 yıldır Ermeniler’le yaşayan Türkler’in durup dururken, nasıl olurda bir günde Ermeniler’le yaşayan Türkler’in durup dururken, nasıl olurda bir günde Ermeniler’i topyekün yok etmeye karar verdikler’ sorusunu yanıtlayamayacakları düşüncesindedirler. Ermeniler’i bu iddiaya sarılmaya yönelten bir başka etken de sorunu çarpıtarak bir ‘Hıristiyan- Müslüman mücadelesi’ ne dönüştürmek ve böylece Hıristiyan dünyasının desteğini peşinen kazanabilmek isteğindedir[13].

Ermeniler’in uğradıkları Bizans zulmü nedeniyle, Türkler’in Anadolu’ya girmelerini bir bayram havası içinde karşıladıklarını kendi tarihçileri yazmaktadır.

Nitekim, Selçuklular, Bizans’ın ezmeye ve yok etmeye çalıştıkları Ermeni Kilisesi’ni korumaya çalışmış, Ermeniler’i Müslüman yapmak için hiçbir zaman zorlamamıştır.

Selçuklu Türkleri’nin, Ermeniler’e ne kadar iyi davrandıkları bazı Ermeni Beyleri’nin kendiliklerinden Müslümanlık’ı kabul etmelerinden ve Türkler’le beraber Bizans’a karşı mücadele etmelerinden de bellidir.

Türklerin, Müslüman olmayanlara iyi davranmaları Türk- İslam felsefesinden gelmektedir.

Osmanlı Devlet’nin kuruluşu, gelişmesi ve özellikle İstanbul’un alınması sonucu Bizans’ın yıkılmasıyla Ermeniler için tarihlerinin hiçbir döneminde yaşamadıkları yeni bir çağ başlamış, üzerlerindeki dinsel, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel her türlü baskı kalkmış ve barış, güven, huzur ve refah dönemi başlamıştır.

Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patrikhanesi’ni kuran fermanda, Patrik’in, İmparatorluk’ta yaşayan bütün Ermeniler’in hem dini hem dünyevi lideri olduğunu hükme bağlamıştır.

Ermeniler, Müslümanlar’a verilen tüm haklardan yararlandıkları gibi, bazı ayrıcalıklara da sahip olmuşlardır. Örneğin, askere alınmamışlardır.

Müslümanlar’la, Müslüman olamayanlar arasındaki tek fark bazı vergilerde olmuştur. Müslüman olmayanlardan haraç ve cizye vergileri alınmış, buna karşılık Müslümanlar’dan alınan zekat ve öşür vergilerinden muaf tutulmuşlardır.

Ermeni toplumu, kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk- Osmanlı kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimi de benimseyerek kısa zamanda Osmanlıların güvenine layık olmuş ve “Millet-i Sadık” unvanına hak kazanmışlardır.

Ermeniler , Osmanlı -Türk sanat, kültür ve müziğe önemli katkılar yapmışlar, ünlü sanatçılar yetiştirmişlerdir.

Böylece, Ermeniler, Türkler başta olmak üzere, İmparatorluğun tüm unsurlarıyla 19.yüzyıl sonlarına kadar barış ve güven içinde yaşamışlar, Osmanlı yönetimiyle ilgili hiçbir şikayet ya da sorunları olmamıştır.

Gerçekler böyle olduğuna göre, Türklerin Müslüman olmayanlara ve Ermeniler’e kötü davrandıkları, baskı yaptıkları ve ezdikleri gibi iddiaları ileri sürmek için herhalde mantık, sağduyu ve tarih bilgisinden yoksun bulunmak ya da önyargılı olmak gerekir. Tarihin bu iddiayı yalandığı çok sayıda yabancı tarihçi ya da yazarın eserinde de ortaya konmuştur.

Ama Türkler tarafından Ermeniler’e yapıldığı iddia edilen soykırıma en güzel cevabı büyük önder Atatürk Nutuk’ta vermiştir. ‘Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür’et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş’ taki feci olay, bu yüzde çıkmıştı. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresi ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermeniler’di. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı[14].

........Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlar’a karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif, nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?[15]

..........Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir geri durmuyorlardı. 1920 yılının sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye gelmiştir[16].

.........Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet’in yaptığı ilk antlaşmadır.. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde, ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti’ nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri , bize Milli hükümete terk ederek aradan çıkarılmıştır[17].

Avrupa’nın günümüzde de gündeme getirdiği sözde “Soykırım” iddiaları tamamen tarihsel gerçeklere aykırı olup; siyasi çıkarlar amacıyla ortaya atılmış ve Türkiye’yi Avrupa’da yalnız bırakma çabalarından başka bir şey olmadığı gibi, güçlü bir Türkiye’nin bölgede istenmediğinin bir sonucudur.

Ermeniler’in yaptığı katliamların tek bir cezası olabilirdi. Bunları bulundukları yerde dünya üzerinden silmekti. Ancak, aman dediği zaman bile elini kaldırmayan, adaletin, merhametin, acıma duygusunun çok aşırısını tarihi bir miras olarak ruhunda taşıyan Türk, dün onu yapmadı, bugünde yapmaz, yarında yapmayacaktır.Türkler, Türk olmanın gururu ve onuru ile yoluna devam edecektir.


Hiç yorum yok: